Musa Aşkın
Köşe Yazarı
Musa Aşkın
 

RUHUN DİLİYLE İNCE DALIN HİKÂYESİ

  Günümüz dünyasında yaşıyor olmak; aslında varoluşun simgesi olan hayatın diri kalması, yani ruh denilen kavramın hâlâ içimizde var olması demektir. Oysa bizler, hikmeti, erdemi, bilgeliği ve maneviyatı, iki kavga arasına sıkıştırılmış kupkuru kelimelerle yaşatabileceğimizi zannediyoruz. Her gün birkaç kez kulağına eğilip “su” diyerek bir çiçeği yaşatabilir miyiz? Yaşatmak için ona sunduğumuz şey bir eylemdir ve ancak miktarı kadar etkilidir. İnsan da böyledir; kadınıyla, erkeğiyle… Kadın, beklediği ilgiyi görmeyince solar. İçindeki suyla yetinmeye çalışır ama zamanla kaskatı kesilir, güvensizleşir ve kendi iç dünyasına çekilir. Erkek ise duygu bütünlüğüne sahip ama kendi iradesiyle hareket edemeyen bir varlıktır. Arzu ve şehvet yoğunluğu, seçimlerinde duyarlılığı gölgeler. İçindeki ruha bağlılık duymadan yaşar; savurgan ve kopuk… Fotoğraftaki ince yeşil dal erkeği, kırmızı çiçek ise kadını temsil eder. Dal ne kadar savrulsa da, kırılmasa düşmez. Görevi, içindeki tohumları toprağa bırakmaktır. Sonrası, baharın bitişiyle solmak… Hayat da böyle bir şeydir işte: ölümün, yaşamın ve sürecin akışı… Hayatı bu kadar ciddiye almayın. Beynimdeki düşünceleri sesli haykırsaydım, kalbimin hislerini görmezden gelirdim. Oysa şimdi ikisi de orta yolu buldu yazıya döküldü. İşte bu da “yazarak dile gelmek” denilen şeydir. Peki bunu okuyan gözlerin istekleri? Bu sunum, onları aklın kancasına sürükler mi bilmiyorum. Ama kelimelere ruh katmak, işte buna “yazar” denir. Okuyan ise; onu alan, irdeleyen, evreleyen, hisseden kişidir. Sevginin, duygunun varoluşundaki gaye; güzeli görmek, doğru olanda kalmaktır. Çünkü emredilen hakikat, bu temel üzerine kuruludur. Saye Aşkın
Ekleme Tarihi: 22 Mayıs 2025 -Perşembe

RUHUN DİLİYLE İNCE DALIN HİKÂYESİ

 

Günümüz dünyasında yaşıyor olmak; aslında varoluşun simgesi olan hayatın diri kalması, yani ruh denilen kavramın hâlâ içimizde var olması demektir. Oysa bizler, hikmeti, erdemi, bilgeliği ve maneviyatı, iki kavga arasına sıkıştırılmış kupkuru kelimelerle yaşatabileceğimizi zannediyoruz.

Her gün birkaç kez kulağına eğilip “su” diyerek bir çiçeği yaşatabilir miyiz? Yaşatmak için ona sunduğumuz şey bir eylemdir ve ancak miktarı kadar etkilidir. İnsan da böyledir; kadınıyla, erkeğiyle…

Kadın, beklediği ilgiyi görmeyince solar. İçindeki suyla yetinmeye çalışır ama zamanla kaskatı kesilir, güvensizleşir ve kendi iç dünyasına çekilir. Erkek ise duygu bütünlüğüne sahip ama kendi iradesiyle hareket edemeyen bir varlıktır. Arzu ve şehvet yoğunluğu, seçimlerinde duyarlılığı gölgeler. İçindeki ruha bağlılık duymadan yaşar; savurgan ve kopuk…

Fotoğraftaki ince yeşil dal erkeği, kırmızı çiçek ise kadını temsil eder. Dal ne kadar savrulsa da, kırılmasa düşmez. Görevi, içindeki tohumları toprağa bırakmaktır. Sonrası, baharın bitişiyle solmak…

Hayat da böyle bir şeydir işte: ölümün, yaşamın ve sürecin akışı… Hayatı bu kadar ciddiye almayın.

Beynimdeki düşünceleri sesli haykırsaydım, kalbimin hislerini görmezden gelirdim. Oysa şimdi ikisi de orta yolu buldu yazıya döküldü. İşte bu da “yazarak dile gelmek” denilen şeydir.

Peki bunu okuyan gözlerin istekleri? Bu sunum, onları aklın kancasına sürükler mi bilmiyorum. Ama kelimelere ruh katmak, işte buna “yazar” denir. Okuyan ise; onu alan, irdeleyen, evreleyen, hisseden kişidir.

Sevginin, duygunun varoluşundaki gaye; güzeli görmek, doğru olanda kalmaktır. Çünkü emredilen hakikat, bu temel üzerine kuruludur.

Saye Aşkın

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rotayonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.