
Kenya'da, uçsuz bucaksız savananın ortasında tek başına duran bir agaç vardı.
Yerel halk ona "Umut Ağacı!" derdi. Ne köy vardı etrafında ne de bir yol…
Ama o ağaç hep aynı yerde dimdik durur, rüzgârla konuşur gibi hafif hafif sallanırdı.
Bir gün ben de düştüm o ağacın gölgesine.
Sırtımda sadece bir çanta, aklımda ise çok fazla düşünceyle yolculuk yapıyordum.
Güneş tepemdeydi, ayaklarım kumla kavrulmuştu. Dinlenmek için ağacın altına oturdum.
Sessizdi, huzurluydu. Fakat içimde bir şeyler konuşmaya başlamıştı.
Bir çocuk geldi yanıma, çıplak ayaklarıyla, gözlerinde merak vardı.
Hiç konuşmadı, sadece yanıma oturdu.
Elinde küçük bir tahta parçası vardı, yere çizgiler çizdi. Sonra bana baktı ve şöyle dedi:
_Bu ağaç her seyi duyar. Senin ne düşündüğünü bile bilir.
Gülümsedim.
_O halde, belki derdimi anlatmam gerekir.
Ve o gün, ilk defa hiçbir insanın dinlemeye cesaret edemediği kadar içimi döktüm bir ağaca.
Geçmişimi, umutlarımı, korkularımı anlattım. Ağaç hiç cevap vermedi.
Ama rüzgâr bir anda yön değiştirdi, yapraklar hafifçe uğuldadı.
Çocuk bana tekrar baktı:
_Simdi sen de onun gibi olacaksın. Güçlü ama sakin. Tek ama dolu…
Gitti sonra.
Ben kaldım Umut Ağacı’nın altında. Ve o gün anladım ki
bazen insanı iyileştiren, bir insan değil; sadece bir ağaç da olabilir.
Saye Aşkın