Her anne-baba, her öğretmen, her yetişkin…
Çocuğunun “iyi bir insan” olmasını ister.
Sakin, saygılı, başarılı, empati kuran, üretken bir birey.
Ama çoğu zaman unuturuz:
Çocuklar, söylediklerimizden çok, yaşattıklarımızı öğrenir.
Bir çocuğa sabrı anlatabilirsiniz, ama eğer siz sabırsızsanız, o sabırsızlığı kopyalar.
Bir çocuğa dürüstlüğü öğretebilirsiniz, ama eğer siz yalanı “küçük bir şey” olarak görüyorsanız, o da aynı ölçüyü alır.
Bir çocuğa özgüveni aşılamak istersiniz, ama her hatasında onu utandırırsanız, o özgüven yerine korkuyu öğrenir.
Çocuklar aynadır; yetişkinlerin davranışlarını büyütüp, kendi karakterlerine işlerler.
Bu yüzden “çocuğum neden böyle?”
sorusunun cevabı çoğu zaman “ben nasıl davrandım?”
sorusunun içinde gizlidir.
Bir öğretmen olarak yıllardır gözlemlediğim en güçlü gerçek şu:
Çocuklar talimatla değil, temasla büyür.
Sevgiyle temas eden çocuk, başkasını sevmeyi öğrenir.
Değer gördüğünü hisseden çocuk, başkasına değer vermeyi öğrenir.
Anlaşılmaya çalışan çocuk, başkalarını anlamayı öğrenir.
Biz çocukları sadece bilgiyle değil, tutumla da yetiştiriyoruz.
Evde, okulda, sokakta — her davranışımız onlara “hayat dersi” olarak dönüyor.
Bu yüzden “istediğimiz gibi çocuklar” hayal etmeden önce, “nasıl bir yetişkin olduğumuzu” sorgulamak gerekir.
Unutmayalım:
Bir çocuğun dünyası, bizim ona kurduğumuz cümlelerle şekillenir.
Söylediklerimiz değil, yaşadıklarımız onların kalbine kazınır.
Ve sonunda çocuklar, istediğimiz gibi değil, yetiştirdiğimiz gibi olurlar.
Nurdan Kıyar
Adana/2025