Ne zaman tatile çıksam, etrafımı farklı bir gözle incelemeye başlıyorum.
Belki tanıdık, güven verici şeyler arıyorum… Bilmiyorum.
Ama artık tanıdık hiçbir şey yok.
Her şey fazlasıyla değişmiş.
Sanki eski renkler silinmiş, yerini bambaşka tonlar almış.
Sanki görünmez bir el dokunmuş da her şeyi baştan yaratmış.
O kadar çok çelişki var ki…
Her birine cevap aramaktan yoruluyorum.
“Bu bundan olmuş,” diyorum.
“Şu şunun sonucu.”
Ama sonunda yine cevapsız sorular elimde kalıyor.
En acısı, insanların mutsuz oluşu.
Gelecekten kaygılılar.
Belirsizlik herkesi yormuş.
Bir de… artık doğru bildiğimiz doğrular yok.
Yerlerini yanlış sanılan doğrular almış.
Ne garip, ne çok çelişki…
Bir tatil beldesini düşünün.
İnsanlar harıl harıl çalışıyor.
Yabancı dil öğreniyor, müşteri ilişkileri üzerine araştırmalar yapıyor.
“Nasıl müşteri çekerim?” diye düşünüp bir çözüm buluyorlar:
Her şeyi dövizle satmak.
Turizm bölgesi diye yapıyorsunuz bunu, peki ya…?
Yurtdışından gelen turist zaten nereye geldiğini biliyor.
Ülkeyi, kültürünü ve lezzetleri tanımaya, dinlenmeye geliyor.
Bırakın, Türk lirasını da tanısınlar.
Biz başka ülkeye gidince kimse bizim için özel olarak Türkçe öğrenmiyor, para birimini değiştirmiyor.
Neden burada bu böyle?
Herkesin kendince bir cevabı vardır elbette.
Başka bir çelişki…
Yurtdışında yaşayan Türklerin çocukları ülkeye geldiğinde, Türkçe konuşmadıkları için eleştirilirler.
O zaman turistlere de “Bir zahmet Türkçe öğrenip gelin,” deyiverelim.
Biz başka ülkeye gitmeden önce oranın dilinden birkaç kelime öğrenmeye çalışıyoruz, değil mi?
Buraya gelenlerin farkı ne?
Onlar da aynı amaçla geliyor: Gezmek, dinlenmek.
Ülkemiz değerli bir ülke.
Birçok kültürel ve tarihi zenginlik taşıyor.
Onu değersizleştirmeyelim, tam tersi yüceltelim.
Türkçe de öyle…
Güzelliği hazinesinde saklı.
Sayısız kelimesi var; her durumu anlatmak mümkün.
Peki biz neden araya İngilizce, Fransızca kelimeler serpiştirip bunun doğru olduğunu sanıyoruz?
Ne çok çelişki…
Ne çok cevapsız soru…
Sorular çok, cevaplar az…
Ama umut hep var
Aylin Özgür