Doğrular üzerine konuşmak kolaydır.
Doğruyu savunmak da öyle.
Ama insanın zihninde asıl yer tutan şey; “doğru”
sandıklarının ne kadarının gerçeğe temas ettiği, ne kadarının ise sadece toplumdan,
korkulardan, alışkanlıklardan ve zamanın dayatmalarından ibaret olduğudur.
Bir şey “doğru”ysa… Kimin için doğru?
Bir annenin “senin iyiliğin için” dediği bir yasak, çocuğun gözünde adaletsizliktir.
Bir öğretmenin “başarılı olmalısın” diyerek çizdiği yol, öğrencinin ruhuna dar gelen bir elbise olur bazen.
Bir sevgilinin “beni düşünüyorsan bunu yapmazsın” cümlesi, sevgi kisvesi altında bir manipülasyondur belki de.
Ama o anlarda, o kişilere göre bu davranışların hepsi doğrudur. Çünkü içten gelen bir iyi niyet, doğruyu garantiler sanırız.
Oysa iyi niyet, bazen en tehlikeli yanlışların bile kılıfı olabilir.
Peki ya yanlışlar?
Gerçekten o kadar yanlış mı?
Yolumuzu kaybettiğimizi sandığımız bir seçim, sonunda bizi en çok ait olduğumuz yere götürmez mi bazen?
“Keşke yapmasaydım” dediğimiz kararlar, yıllar sonra “iyi ki öyle olmuş” cümlesine dönüşmez mi?
Birine çok güvendik, kırıldık. Birine hayır demedik, yandık.
Ama sonra?
O kırıklardan kendimize dair bir hakikat doğmadı mı?
O yandığımız yerlerden bir bilinç yükselmedi mi?
Demek ki doğrular, tek başlarına parlamıyor.
Onlar da, yanlışların karanlık fonunda görünür hâle geliyor.
Işığın ne olduğunu karanlığı bilmeden nasıl anlayabiliriz ki?
İnsan, kendi iç yolculuğunda en çok yanılgılarından öğrenir.
Bize ait olmayan doğruları yaşarken, yavaş yavaş kendi gerçekliğimiz şekillenir.
Toplumun “doğru”sunu giyip sokağa çıkarsın, ama akşam eve döndüğünde içinde bir sıkışma varsa, o doğru seni boğuyordur belki de.
Doğru, başkalarının gözüne değil, senin yüreğine iyi gelendir.
Ve bazen…
Doğruya ulaşmanın tek yolu, bir dizi yanlıştan geçmektir.
Kırılmadan, hata yapmadan, yüzleşmeden olmuyor.
O yüzden artık kendime şunu sormayı seçiyorum:
Bu yaptığım gerçekten yanlış mı, yoksa başkalarının gözünde mi öyle?
Ve bu “doğru” gerçekten bana mı iyi geliyor, yoksa sadece öyle olması gerektiği için mi inanıyorum buna?
Çünkü bazı doğrular, sadece susmaların üstüne kurulmuştur.
Bazı yanlışlar ise, konuşamayan bir kalbin çığlığıdır.
Belki de gerçek olan, ne doğrudur ne yanlış.
Gerçek olan sadece, deneyimin kendisidir.
Orada ne yaşadıysan, ne hissettiysen, neyin içinde kaybolup neyin içinden doğduysan…
İşte o, senin hakikatindir.