Kontrol etmeyi ne kadar çok seviyoruz değil mi?
İnsanları, olayları, zamanı, hatta kendi duygularımızı bile…
Zihnimiz sürekli bir hesap makinesi gibi çalışıyor:
“Şunu böyle yaparsam daha güvenli olur, böyle söylersem sorun çıkmaz,
böyle planlarsam hayal kırıklığı yaşamam.”
Ama aslında tüm bu çaba, görünmez bir yorgunluk yaratıyor.
Çünkü hayat dediğimiz şey, bizim planlarımızdan daha büyük, daha esnek ve daha akışkan.
Ne kadar sıkı tutmaya çalışırsak çalışalım,
avuçlarımızdan kayan su gibi kontrol de elimizden kayıp gidiyor. Ve o noktada tükenmiş hissediyoruz;
çünkü evreni yönetmeye kalkmak bir insana ağır gelen bir yük.
Oysa kontrolü bıraktığın her an…
İçinde bir hafiflik başlar.
Zihnin biraz olsun susar, kalbinde güvenin ince bir sesi duyulur.
Çünkü artık hayatla kavga etmiyorsundur.
Teslimiyetin verdiği o huzur, sana yeni bir nefes alanı açar.
Kontrolü bıraktığın her an, yaşam sana kendi mucizelerini göstermeye başlar.
Planlamadığın bir karşılaşma, hiç aklına gelmeyen bir çözüm, sürpriz gibi görünen bir güzellik…
Bunların hepsi, boşluğa izin verdiğinde ortaya çıkar. Çünkü o boşluk, aslında evrenin yaratıcı gücünün alanıdır.
Belki de gerçek güç, her şeyi yönetmeye çalışmakta değil; gerektiğinde geri çekilip hayatın akışına güvenmekte gizlidir.
Güç, bazen teslimiyetin dinginliğinde nefes alabilmekte, “bilmiyorum” diyebilmenin cesaretinde saklıdır.
Ve sen kontrolü bıraktığında… Fark edersin ki hayat seni hiçbir zaman düşürmez. Aksine, sen bıraktığında o seni taşır.
Eğitmen-Yazar-Nefes Koçu
Nimet Ünal Mızraklı