Bazen bir çığlık gibi yükselir duman…
Toprağın içinden, bir ağacın gövdesinden, bir sincabın kalp atışından.
Ve biz sadece bakarız.
Kimi zaman ellerimiz bağlı, kimi zaman kalbimiz.
Orman yanar.
Ama önce ne yanar, bilir misin?
İnsanlık.
Vicdan.
Sorumluluk duygusu.
Ve çoğu zaman farkındalık, çok geç gelir.
Bazı yangınlar kibritten çıkar,
bazıları ihmalkârlıktan…
Ama en derin yangınlar bilinçsizlikten doğar.
Doğa, bize emanet edilmiş bir mucizedir;
ama insan, en çok kendine ihanet edendir.
Kasıtlı ya da kasıtsız,
her ateşin bir sessiz tanığı vardır.
Yanmış bir dal, kavrulmuş bir yaprak,
yuvasız kalmış bir karınca…
Ve biz, ekranlardan izleyip “yandık” deriz.
Ama asıl yanan neydi?
Bunu sorgulamak yerine, çoğu zaman sadece suçlu ararız.
Oysa her suçlunun ardında, sessiz kalan binler vardır.
Belki de ormanları kurtarmak,
bir yangını söndürmekle değil,
bir çocuğa doğayı sevdirmekle başlar.
Sigara izmaritini yere atmamakla,
piknikte ateşi tamamen söndürmekle,
ve en önemlisi, doğayı “bizden ayrı” değil, “bizimle bir” görmekle olur.
Çünkü orman sadece ağaç değildir.
Orman, aynı zamanda biziz.
Köklendiğimiz yer,
oksijen aldığımız,
nefesle bağlandığımız…
Canımızın yeşilidir.
Bu yaz, sadece denize değil,
doğaya da dokun.
Bir ağacı sev, bir toprağa otur, bir yaprağı kokla.
Ve hatırla:
Ormanı korumak, bir eylem değil; bir bilinçtir.
Ve o bilinç, önce içimizde yeşerir.
Yazar-Eğitmen-Nefes Koçu
Nimet Ünal Mızraklı
@nisanrain
@nefesinde_nimettir