1990’ların sonuydu. Futbolun gölgesinde kalmış bir spor dalı, yavaş yavaş kendine yol açıyordu: basketbol.
Avrupa’da Efes Pilsen’in kazandığı zaferler, televizyonlarda yeni bir heyecanın filizlenmesine neden olmuştu.
Sokak aralarındaki sahalarda artık sadece futbol topunun değil, basketbol topunun sesi yankılanıyordu.
Milli formayı sırtlayan yeni bir jenerasyon vardı: Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur, Kerem Tunçeri, İbrahim Kutluay…
Hepsi genç, hepsi hırslı, hepsi ülkeye yeni bir şeyler söylemeye kararlıydı.
Ve o beklenen yaz geldi. 2001 Avrupa Şampiyonası. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı turnuvada bir anda bütün ülke kenetlendi.
Tribünler doldu, ekran başında milyonlar nefesini tuttu.
O günlerde milli takımın adı da artık belliydi: “12 Dev Adam.” Bizim çocuklarımız, bizim kahramanlarımız.
O coşkuyu büyüten bir ses daha vardı: Athena’nın bestelediği “12 Dev Adam” marşı.
Sadece bir şarkı değildi; sahadaki mücadeleyi tribündeki coşkuyla birleştiren bir köprüydü.
Binlerce kişi aynı anda o ritmi söylediğinde, sahada koşan oyuncuların kalbi de tribünlerle birlikte atıyordu.
Basketbol, sadece sayı atılan bir oyun olmaktan çıkmış, müziğin, duygunun ve inancın harmanlandığı bir toplumsal heyecana dönüşmüştü.
Finalde Yugoslavya’ya kaybettik, ama aslında kazanan koca bir ülkeydi.
Gümüş madalya boynumuzdaydı, ama altın gibi bir coşku ruhumuza işlenmişti.
Ve o aslında hepimizin kalbine bir şey öğretti:
Birlik olduğumuzda, sesimizi aynı anda yükselttiğimizde, hayallerimizi büyütebildiğimizde bizim gerçekten “dev” olduğumuz gerçeği…
Şimdi yeni bir nesil var: Cedi Osman, Furkan Korkmaz, Alperen Şengün…
Onlar başka bir dünyanın çocukları.90’lardan kendilerine atılan pası sürüyorlar.
NBA Ligi'nde koşuyor, uluslararası arenada Türkiye’nin adını duyuruyorlar.Dünya finalinde oynuyorlar.
Birçok kişi o final akşamı çok üzüldü. Kupa elimizden kayıp gitti diye hayıflandı.
Voleybolcu kızlarımız da aynı kaderi yaşamıştı.Üzüntüsünde çok aşırıya gidenler vardı..
Neden hep kuyruğa kadar gelip orada duruyoruz diye başını taşlara vurmak isteyenler oldu.
Kaybedenlerin ülkesi yakıştırması bile yaptık kendimize..
Oysa asıl başarı tam olarak nerede diye sorarsanız bence tribünlerde, sokaklarda, ekran başında milyonların aynı anda aynı heyecanla kalp atışlarını hızlandırabilmesinde derim.Spor, sadece skor tabelasına yazılan rakamlardan ibaret değildir.
Asıl başarı, insanları bir araya getirebilmek, umut aşılayabilmek, yeni hayallerin yolunu açabilmektir.
Hem sultanlarımız hem de dev adamlarımız sayesinde bir zamanlar hayalini bile kuramadığımız finaller yaşadık.Sıralamada bir,değil ikinci olduk.Altımızda nice başarılı “dünya” takımı var.
Peki kaybetmediysek,ne kazandık?
Cevap çok basit.
Bir ruh kazandık.
Yapabileceğimize dair bir umut,inanç kazandık.
“12 Dev Adam”
“Filenin Sultanları”
O ruh sayesinde hem basketbol hem voleybol çocukların,kızların hayalini süsleyen sporlar haline geldi.
Binlerce genç pota,file altında hayal kurmaya başladı; sokak aralarında basketbol topunun,voleybol topunun sesi daha gür duyulmaya başladı.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, “12 Dev Adam” da “Filenin Sultanları “da tam bir başarı hikayesidir.
Hiçbir başarı hikayesinde de hayal kırıklığına yer yoktur.
Başarı bir süreçtir,kendi dinamiklerine göre değerlendirilir.
Hayal kırıklığı yaşadık diyenlere bir not:Biz final oynadık,final!
Hatice Meriç Doruk