HAFTANIN KELİMESİ: SONRA
“ Belki de “sonra” dediğimiz şey, aslında hiç cesaret edemediğimiz şimdi’dir.”
YA SONRA?
Bu haftanın kelime kuşu “sonra” dostlar.
Sözlükte, bir işin veya olayın daha ileri bir zamana bırakılması anlamına gelir. Ama biz en çok, onu kendi ertelemelerimizle, yapamadıklarımızla, cesaret edemediklerimizle doldururuz.
Sonra söylerim.
Sonra hallederim.
Sonra konuşuruz.
Böyle der bırakırız, peki ya sonra?
Ben size söyleyeyim. Hiçbir zaman tam anlamıyla “sonra” olmaz; o “sonra” hiç gelmez.
Oturulup konuşulmaz, üstünkörü kapatılan defterler açılmaz. Kimse, kabuk bağlamış yaraları kendi elleriyle soymak istemez.
Sanki bize sonsuz bir hayat bağışlanmış gibi yaşar; zamanı hoyratça harcar, tüketiriz.
Ve günün birinde konuşmaya karar versek bile bir bakarız, ya konuşacak kimse kalmamış ya da konuşacağımız şeyin anlamı çoktan yitmiş. “Sonra” bazen hiç başlamamış, bazen de yarım bırakılmış bir cümle olur. Gecikir, biter, unutulur…
Belki de “sonra” dediğimiz şey, hiç cesaret edemediğimiz şimdi’dir.‘sonra ’ya ertelediğimiz her şey, aslında yüreğimizin tam ortasında duran ama elimizin uzanmaya çekindiği anların adıdır. İnsan çoğu zaman ‘şimdi’ye tutunamaz; çünkü şimdi, çıplaktır, yakıcıdır, bütün yüküyle üzerimize çöker. O yüzden kendimizi avutmak için bir ‘sonra’ icat ederiz. Sonra gelirse, daha hazırlıklı olacağımızı, daha az incineceğimizi, daha güçlü olacağımızı sanırız. Oysa sonra diye bir zaman yoktur; sadece cesaretin ertelendiği şimdiler vardır. Kimi zaman bir söze dönüşür bu cesaretsizlik, kimi zaman bir bakışa, kimi zaman da suskunluğa. Ama hepsi aynı yere çıkar: Yaşanacak olanı yaşamaktan korkan insana. Belki de asıl mesele, o büyük ‘sonra’ yalanını bırakıp, bugünün gözüne bakabilmektir.”Zaman geçer, kahve soğur, çay acır, heves bu, o da geçer.
Her şey zıddıyla var bu hayatta.
Önce seninle ilgileneyim sonra işime bakarım demeliyiz çocuğumuza.
Önce seninle bir güzel vakit geçireyim sonra çalışmaya devam ederim demeliyiz sevdiceğimize.
Önce sen, sonra ben.
Karşı tarafa geçip bakınca da;önce ben, sonra sen. İki tarafı eşit denklem gibi.
Neden şimdi değil de sonra söyleyesiniz ki sevdiğinizi? Neden sonra sarılasınız ki evladınıza, ananıza, babanıza, kardeşinize, dostunuza? Neden şimdi anlatmayasınız ki kendinizi? Seviyorum demek,affet demek, sana ihtiyacım var demek, korkuyorum demek,yanlış yaptım gel beraber düzeltelim demek,sonranın belirsizliğine kapılıp gitmekten çok daha iyi değil mi?
An bu an; sevmek ve sevilmek şimdi kıymetli.
Şimdi sarılın, şimdi yapın, şimdi halledin.
Bizim ötelediğimiz, bir diğerimizin vazgeçişi olabilir. Siz “sonra”ya geldiğinizde, sizi bekliyor sandığınız o şeyi bulamama ihtimaliniz çok yüksek. Sonra diye bir zaman dilimi yok ertelediğimiz her şey dönülmez zamanlar mezarlığında…
Sonrasını kimse bilmiyor zaten…