Hatice Meriç Doruk
CANIM KENDİMLE ÇOK HAKLI BİR SOHBET
Her gün olduğu gibi bu sabah da canım kendimin varlığına şükrederek uyandım.
Geçtim aynanın karşısına. Yaradan üstümde çalıştıkça çalışmış, ortaya eşsiz bir sanat eseri çıkmış.
Aynadaki aksimin büyüleyici güzelliği karşısında olumlamalarımı yaptım.
“İyi ki varsın, sen ne büyük mucizesin” diye diye duyanlara, duymayanlara karşı yüksek sesle defalarca tekrar ettim,
gümüş parlatır gibi özgüvenimi parlattım, yağladım. Sağdan, soldan, önden, arkadan, kısaca her açıdan kendime baktım da baktım.
Tekrar tekrar, “Değerlisin,değerlisin, çok değerlisin, en değerlisin,en çok sen değerlisin…vs?” dedim.
Eskiden “kendini beğenmiş” derlerdi benim gibilere, aman boşverin gitsin. Ta ninem zamanında kaldı öyle şeyler.
Devir kendini sevme devri. Kendimi beğenmeyeceğim de komşunun kazını mı beğeneceğim, Allasen?
Keyfim yerinde… Yerinde olmasına yerinde de şu “kendin”le karşılaşmasam bari. Ama illaki çıkar bir yerlerden.
Canım kendimle tek başımıza yaşasak ne güzel olurdu. Hoş zaten öyle yapıyoruz.
Dünyada tek biz varız. Kimseyi gördüğümüz, duyduğumuz yok.
Ama şu “kendin” zaman zaman canımı sıkmıyor değil.
Karşıma dikilip de “Peki, ben ne olacağım?” diyen melül melül bakışı bitiriyor beni.
Bana ne yahu, bana ne senden diyorum, anlamıyor. Benim gibi değil, anlaması kıt biraz.
Geçen gün aldım karşıma, aynen şunları dedim. Aptala anlatır gibi tane tane anlattım:
“Bak kardeşim, “sen” bir zamanlar yani Nuh Nebi devrinde önemliydin, bir kıymetin vardı.Fakat yollarımızı ayıralı çok oldu.
Bak şöyle söyleyeyim: “ben canım kendim, sen kendin kendin…” Tek başına, alone, yani. Çaktın? İsterse canın çıksın.
Bana ne? Canım kendimi bırakıp bir de seni mi düşüneyim?”
Tamam, ayağına taş değsin de tökezle diye tuzaklar kurmuş olabilirim, bir kaç ufak kuyucuk kazmış da olabilirim, aynı ortamlarda hep “ben, ben” diye kendicezimi anlatmış da olabilirim. Okulda, işte, mahallede, kısaca her yerde seni geçmek için öne atılmış, aşağılamış,hatta sosyal medyada sana bile bile like atmamış, sonra da gizli gizli stalklamış olabilirim. Ne yani, seni ve başarılarını mı beğenecektim?
Hayat bu, acımasız. Seni iteceğim ki kendimle bana yer bulayım. Canım kendimi senin için üzecek değilim ya?Ben üzüleceğime,sen üzül.
Bak, gereksiz hassasiyetler kraliçesi, bir kez daha anlatıyorum. Kabının genişliği malum, benim derya deniz ilmimi alır mı almaz mı orasını bilmem. Olay şu güzelim… Adın neydi senin? Kendi, kendisi?.. Haaa, sen “kendin”?
Bu dünyada “kendimiz” için yaşıyoruz. Minik minik kendimler bir araya geliyor ve devleşiyoruz. Sonra önümüze geleni eziyor, ya da kırıyoruz.Narsist de diyorlar bizim gibilere ama alakası yok,biz sadece kendi değerimizi biliyoruz.
Ben daha lafımı bitirmeden demez mi: “Bir de ben konuşayım.” Neymiş efendim, kendini ifade edecekmiş.
Hoşttt köpek! Ben dururken sen ne anlatacaksın acaba? Neyi ifade edeceksin?Haklı olan benim.Sadece ben yazarım, bilirim, okurum, gezerim, yerim,içerim,giyerim,alırım, satarım… Kısaca benim varlığım bu dünyaya armağan, “ sen kimsin,”diye kükredim, susturdum.
İyi ki susturmuşum, değil mi? “Canım kendim” de çok güzel konuşmuyor mu ya? Buraya bolca alkış lütfen. Günlük alkış dozumuzu almadan canım kendimle ben uyuyamıyoruz. Psikolojimiz için alkış sesi şart.Ninni gibi düşünün.
Neyse, bize akıl lazım değil, lazım olan şey malum diye devam ettim. Ay! Sonunda kendimden mahrum edeceğim, görecek gününü.Ama dur, iş bununla bitmiyor…
Aslında “sen” öyle tek tek iken sorun yok. Kendi halinde takılsa problem değil.Diğerleriyle bir araya gelince tehlikeli oluyor.Onun yüzünden gruplaşılıyor, araya nifak ve adını bilmediğim bir sürü tohum ekiliyor. Biz benbenciler ve siz ötekiler, diye ikiye ayrılıyoruz.
Son olarak “Kendini sev,kendini koru”diyerek aranızdan ayrılıyorum.
Doğa,çevre ve insanı da kendinizle ilgilenmekten vakit bulursanız bir ara sever,korursunuz…