Bir “merhaba” ile başlar her şey.
Bir bebeğin ilk ağlamasıyla, bir çiçeğin sabaha açılmasıyla, bir öğrencinin gözündeki umutla başlar. Ve bir toplumun sağlığı da, bireylerin iç sesiyle atılan bu küçük ama anlamlı adımlarda gizlidir: “Merhaba hayat.”
Toplum, bireylerden oluşur. Her birey; yaşadığı travmalarla, umutlarıyla, geçmişten getirdiği yükleriyle ve geleceğe dair hayalleriyle bu büyük yapının bir tuğlasıdır.
Bugün, ekonomik kaygılarla boğuşan bir işçinin sabah işe giderken içinden “merhaba yeni gün” diyebilmesi başlı başına bir psikolojik dayanıklılık örneğidir.
Yeni doğmuş bir bebekte tüm ailenin gözlerinde canlanan o sevinç, yaşama dair toplumsal bağlarımızı yeniden örer.
Genç bir bireyin içinde taşıdığı tutku, değişim umududur. Onu bastırmak değil, yönlendirmek gerekir. Çünkü gençlik bir enerjidir; bastırıldığında patlar, desteklendiğinde ise hayatı dönüştürür.
Kadınlarımız, annelerimiz...
Sadece çocuk doğurmuyorlar; toplumun vicdanını, merhametini, sabrını ve mücadele gücünü doğuruyorlar her gün yeniden.
Babalar... Sırtlarında yük, yüreklerinde sessiz çığlıklarla dimdik ayakta durmaya çalışan kahramanlardır.
Onlar konuşmaz ama çocuklarının gözünden bir dünya okurlar.
Peki ya orta yaş?
Toplumun çoğu zaman gözden kaçırdığı ama hayatın tam ortasında duran bu grup, hem gençliğin enerjisini hem yaşlılığın bilgeliğini taşıyan köprüdür. Onlar hem yürür, hem yol gösterirler.
Ve yaş almış büyüklerimiz…
Bir ağacın kökleri gibidir onlar. Onları görmezden gelmek, toprağı inkâr etmektir.
Merhaba demek, yaşama karşı bir duruştur aslında.
Tüm karamsarlıklara rağmen hayata evet diyebilmektir.
Sosyal psikolojide buna “yaşama yönelme güdüsü” denir. Zorlandıkça içe kapanmak yerine, acının içinden geçerek yeniden doğmak...
İşte o yeniden doğuşun ilk kelimesi: Merhaba.
Merhaba ağlayan çocuğa, gülümse diye...
Merhaba bağıran gence, enerjisi hayata aksın diye...
Yeni umutlarla, gerekirse yeniden şekillenerek merhaba...
Merhaba yıkılan hayallere, yeniden kurulan düşlere…
Merhaba doğaya, merhaba insana…
Çünkü biz merhaba dedikçe, varız.
Ve unutmayalım…
Bir toplumun çöküşü, birbirine “merhaba” demeyi unuttuğunda başlar.
Selamsız sabahsız geçen her gün, bireyleri yalnızlığa, sevgisizliğe ve duyarsızlığa iter.
Bir tebessüm, bir selam, bir merhaba; sadece kelime değildir, şifadır.
O yüzden...
Kendimize, birbirimize, hayata, doğaya, umuda ve yarına,
Korkmadan, yılmadan ve eksilmeden hep birlikte diyelim:
Merhaba.
– Raziye Gökbudak