Hayatım boyunca elimden geldiğince, gücümün yettiğince doğru bildiğimin arkasında durmaya çalıştım. Sevgi, saygı ve anlayış dolu bir dünya için uğraştım. Yapılan her kötülüğün bile ardında bir sebep aramaya çalıştım; empatiyle, anlayışla, kimseyi yargılamadan… Herkesi kendim gibi bildim.
Ne var ki, hatayı da burada yaptım.
Herkes benim gibi düşünmüyormuş.
Herkes iyi değilmiş.
Hak yemekten keyif alanlar, başkasının emeğini hiçe sayanlar, iyiliği zaaf sananlar varmış.
Farkına geç vardım belki, ama bu beni suçlu yapmaz. Çünkü bu benim değil, kötülüğe alışmış olanların sorunu.
Günümüzde ne yazık ki, iyi niyetli insanlara ‘aptal’, ‘enayi’ gözüyle bakılıyor. Eskiden “saf kalpli” ya da “temiz kalpli” dediklerinde sevinirdim. Seviliyorum sanırdım. Ta ki bir gün oğlum, “Anne, artık saf kalpli denilen insanlar için bunu güzel anlamda söylemiyorlar, sadece ‘salaksın’ diyemedikleri için böyle söylüyorlar,” diyene kadar…
İşte o anda anladım toplumun ne kadar yozlaştığını.
Ama yine de, her şeye rağmen,
Kim ne sanırsa sansın…
Kötü kalpliler nasıl düşünecek diye değil, Yaradan’ın rızası için…
Ben yine her zamanki gibi temiz kalpli olmaya devam edeceğim.
Safiyane duygularımla hareket edeceğim.
Benim için insanların ne dediği değil, Yaradan’ın ne buyurduğu önemlidir.
Oğluma da işte tam bu sözlerle karşılık verdim.
Çünkü saf ve temiz kalpli olmak salaklık değildir.
Aksine, gözlem yeteneği yüksek, empati gücü gelişmiş, insan sarrafı kişilerdir bu insanlar.
Karşısındakinin niyetini bir bakıştan anlar ama yine de kırmak istemez.
İyiliği seçer, kalp kazanmayı tercih eder.
Hak yiyen kazandığını sanır, ama aslında kaybedendir.
Saf kalpli insanlar bu bilincin içindedir.
İlahi adalete güvenir, sabırla yürürler.
Ve bilirler ki; iyilikten şaşmayan, yolunu kaybetmez.
Bu yazıyı, benim gibi düşünenlere, aynı şeyleri yaşayanlara bir ışık olur umuduyla kaleme alıyorum.
Unutmayın: Doğru bildiğiniz yolda, temiz kalbinizle yürümekten vazgeçmeyin.
Kaybeden değil, kazanan sizsiniz.
Sevgi ve saygılarımla,
Raziye Gökbudak